Fasyanın kendi içinde yapılandırdığı ağ ve iletişimin, klasik tıpta sanılanın çok ötesinde bir yerde olduğunu artık biliyoruz. Bu zarif, dinamik fakat güçlü alanın içindeki karmaşık sistem, her geçen gün inceleyeni büyülemeye devam ediyor…
“Bedenler arası kurulan bilinç dışı iletişim (kişinin kendisi ve başkaları arasında) ilişkilenme konusunda, herhangi bir dış içerikten daha etkindir.” Pat Ogden
1906’dan beri fasya hücreleri, 1960’lardan beri, fasyanın mikro tüplerden oluşan kanal sistemleri ile kendi içindeki fiziksel iletişim yolları biliniyor ve akupunktura tepki veren bu kanallar (Bonghan kanalları), tedavilerde de kullanılıyordu. Fakat son yıllarda fasyada keşfedilen (2005) ve Telosit adı verilen hücrelerin bedenin bambaşka bir yerindeki fasyal doku ile kablosuz iletişim kurabildiği keşfedildi.
Telositler adını Aristoteles’in Telos konseptinden, yani “bir insanın en büyük potansiyeli”inden aldı. Telositler, fasya matriksinde aynı Metropolis filmindeki şehir kurguları gibi katman katman ayrı bir ağ oluşturuyor. Ve bu iletişimde; fasya her yönden alıcıları açık kocaman bir anten gibi yakaladığı çeşitli enerjiler ve uyaranlarla adapte oluyor. Belki de bedenler arası, alanlar arası, varlıklar arası yayılan bu iletişim ağı, aradığımız bütünlüğün pozitif bilimdeki tomurcukları olabilir.
Aile dizimlerinde, rüyalarda, psikoterapide, meditasyon yaparken ya da en basitinden herhangi bir gündelik olayın bedenimizde yarattığı ufacık bir kıpırtıda hissedilen pek çok değişimde öncü olabileceğini düşündüğüm bu yapıları bilimsel çalışmalar ile desteklemek için ise en az 10 yılımız var. Tüm bu bulgular, deneyimler, farklı alanlardan gelen pratikle beden üzerine aktarılan bilgiler bana kalırsa hep aynı yere ışık tutuyor. Fasya adı altında yaşamlandığımız tüm yapı, pek çok farklı düzlemle alışverişte, dinamik ve adaptatif bir özellikle kim bilir hangi uyaran ve tetikleyenlere cevap vererek her an değişen bir formla nefes alıyor.
Fasya ile yapılan her çalışma hem aşağıdan yukarı, hem de yukarıdan aşağı çalışır. Psikoterapinin ardından kronik ağrıları geçen hastalar ile, yoğun yoga pratiklerinin ardından kendileriyle her mata çıktıkları anın değişen kalitesiyle tekrar tekrar temas ederek, süreç içinde hallerini değiştirenler gibi. Psikolojik örüntülerdeki değişimi bedendeki kronik stres örüntüleri üzerinden yakalamak yeni bir yaklaşım değil.
Belki de insanlık kadar eski olan, fakat bugün farklı disiplinlerin de katkılarıyla, en yüzeyden dahi görülebilecek kadar görünüre yükselen bir yaklaşım. Tüm bu uygulamaların getirdiği bakış açısıyla ise, bedenden yukarı bir yaklaşımla yoga gibi uygulamaları revize ederek, fasyayı verim ve güvenle uyarmak mümkün hale geliyor.
Yogada belki de bu çağda karşılaşabileceğimiz en büyük fiziksel sonuçlardan biri yüzeysellik. Yüzeysel biyomekanik harekette, iç organların titreşim ve çalışma dinamiğinden güç alan bir dışsal hareketten, ya da teknik anlatımıyla Deep line’ların çalışmasından, kalp merkezindeki elektriksel potansiyelin fasya üzerinden geçen elektriksel iletim üzerinden efektif kullanımından söz edemeyiz. Yüzeysellikte, içeriden tam potansiyelle desteklenip dışa aktarılan eylemlerden bahsedemeyiz.
Bu anlamda sandığımızdan önemli olan stabilite ve mobilite kavramları da adeta beden ve yaşam arası köprünün nasıl bir mimaride olduğu yansıtıyor. İyi çalışan içsel sistemler ile entegre olarak oluşan bir dışsal hareket, bana kalırsa hareketin en sofistike formu; bağlantılı ve bağlantı yaratan bir hareket.
Farkı bakan yaratır, demişler… Bir kez ulaştıktan sonra sinyalin nereden geldiği önemli değil. Yakın, uzak, görünen ya da görünmeyen alemler arasında… Etraftaki tüm yaşam havuzunun içinde deneyim farkını, o havuzla muhatap olan beden kendi yaratıyor. Başlayan herhangi bir harekette ilk beden üzerinden göğüslenen etki, bedenin o anki durumuna göre, gelen ilk titreşimden kendi melodisini oluşturuyor.
Görünen o ki, fasya ile ilgili her şey çok derin ve bir o kadar da sade. Plato’nun mağara mitindeki gölge imgesi gibi. Ve bu durumda nasıl alemler arası diyemeyiz ki. Belki şuanda net olarak ortaya konulamayan, olan her şeyin bilinçli farkındalıkla her an görülemediği, fakat ortada olduğu bu sistemde, bilinçli olarak tanı koymak üzere orada olamasak dahi, algının muhatap olduğu her şeyin çıktı alanı fasya gibi görünüyor.
Öyle ki, elimize bir eşya aldığımızda, onun bedenimizde uyandırdığı bir his var. Bunu hissetmek için illa o eşyayı bilinçli bir hikayeye oturtmaya gerek yok. Bir mekana ilk girişte oradan aldığımız bir tat var. Bir insanla tanıştığımızda, o insana dair bedenimizde ve zihnimizde oluşan bir algı var. Upuzun bir kodun sonunda oluşan küçük bir resim gibi. Beden üzerinden tüm bu hislerle çalışarak, kendi iç alemlerimiz ve dış alemlerimiz arası daha farkında olarak kurulabilecek yeni bir iletişim formuyla, kendini yeniden tanımanın yaşam değiştiren bir yanı var. Dilerim, bu bilgi, içine doğduğu sistemi ferahlatsın…
Ferah bir beden algısı, fasya odaklı egzersiz için;
Kuba Yoga’da buluşalım
Yazan: Burcu Tuncel
Konu ile ilgili makale önerileri:
https://www.karger.com/Article/Fulltext/464149
https://blackroll.com/article/how-the-fasciae-and-the-psyche-mutually-influence-one-another
https://link.springer.com/article/10.2478/s11756-018-0162-y